Monday, January 05, 2009

Anılar arasında ‘Yaralı Kurt’


Anılar arasında ‘Yaralı Kurt’
28/11/2008

Hürrem Erman’ın yaşamöyküsünü geçmiş günlere dalıp giderek okudum. Rıza Kıraç roman tadında yazmış. Hürrem Erman’ı, Rıza Kıraç’ın doğduğu yıl tanıdım, 1970’te
SELİM İLERİ (Arşivi)

Can Yayınları’nın Yaşam dizisini elden geldiğince okuyorum. Elden geldiğince diyorum, çünkü, Rıza Kıraç’ın kaleme getirdiği Hürrem Erman/İzlenmemiş Bir Yeşilçam Filmi dizinin 122. kitabıymış. 2. sayfada öyle yazıyor. Bu 122 kitabın hepi topu kaçını okumuş olabilirim?
Hürrem Erman’ın yaşamöyküsünü geçmiş günlere dalıp giderek okudum. Rıza Kıraç roman tadında yazmış. “Bir edebiyat yazarı olarak kurmacanın, belgesel filmci olarak gerçeğin değerini her zaman önemsemişimdir” diyor. Kitabın başarısına bir anahtar.
Hürrem Erman’ı, Rıza Kıraç’ın doğduğu yıl tanıdım, 1970’te. Yeşilçam’ın Yeşilçam olduğu günlerdi. Mesela Erman Film, o yıl, Adsız Cengâver’in yapımevi. Adsız Cengâver, hem renkli hem sinemaskop. Hollywood filmlerinden sinemaskobu biliyoruz, ama yerlisini -galiba- ilk kez görüyoruz.

Unutamadığım Kezban Roma’da, yine aynı yıl çekilmiş. Yapımcı yine Hürrem Erman. Siyah-beyaz, fakat Avrupa’da geçen Küçükhanımefendi’lerden sonra, bu kez, Kezban Roma’ya gidiyor...

Benim Yeşilçam maceram da başladı başlayacak. Kemal Tahir’in evinde tanıştığım, Adsız Cengâver’in yönetmeni ve senaryo yazarı Halit Refiğ, Türk sinemasının genç senaryo yazarlarına ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Halit beye hep sormak isterim, sonradan ne kadar pişman oldu... 15-20 gün sonra birlikte çalışmaya başlamıştık. Yeteneksizliğim, bilgisizliğim gözler önüne serilmişti.

Yapımevi, Erman Film değildi. Fakat bir gün, Erman Han’a uğradık. Senaryoda bir adım yol alamıyorum, ama Halit Refiğ hevesimi kırmıyor, beni yanında çanta gibi taşıyor.

Erman Han’ın en üst katı, Erman Film’in yazıhanesi güzel döşenmişti. Başka bir hava esiyordu burada. Büyük yapımevi nedir, birden fark ediyordunuz. Hürrem Erman, çok zarif, mesafeli, saygı uyandıran bir insandı.

Hem Halit Refiğ’le, hem Atıf Yılmaz’la senaryoculuk oyunum yetmemiş olmalı ki, 1971’de büyük usta Lütfi Ö. Akad’ın çırağıydım. Erman Film için sözüm ona Yaralı Kurt’u yazıyordum. Şimdi sözü, anlatıyı sevgili Rıza Kıraç’a bırakıyorum:

“Hürrem Erman, Lütfi Akad’ın Cüneyt Arkın’la bir film daha yapmasını ister. Akad o günlerde okuduğu Graham Greene’nin A Gun For Hire adlı romanından Cüneyt Arkın için bir film konusu çıkabileceğini düşünür.”
Hatırladığım kadarıyla, Hürrem bey, eski Hollywood yapımı, Green’in eserinden uyarlama bir filmi seyretmiş, Akad’a önermişti. Eserin Türkçesi Varlık Yayınları’nın kitapları arasında. Hürrem Erman’dan konuyu, temayı dinleyen Lütfi bey ise ne kitabı okumuş, ne filmi seyretmişti. Bir yerlerde yazmış olmalıyım; Akad ‘uyarlama’ya bambaşka yöntemlerle yaklaşır, yalnızca tema’yla, izlekle yetinir, bütünüyle ‘özgün’ bir yapı kurardı.

Kıraç devam ediyor:
“Yaralı Kurt adlı senaryoyu yazma işini o günlerde sinemaya yeni bulaşmış Selim İleri’yle yapmaya çalışsa da sonra bu işi tamamen ona bırakır. Fakat sonuç pek parlak olmaz. Yine de Akad, Hürrem Erman’a anlattığında filmin hikâyesini çok beğenir. (...) Ama senaryo pek işe yarar gibi görünmediği için Akad senaryo çalışmak zorunda kalır. (...) Kumbağ’da Yaralı Kurt’un senaryosunu yeniden yazar.”
Düzeltmek ihtiyacını duyuyorum:

Hatırlıyorum’da ve Anılar; Issız ve Yağmurlu’da dile getirmeye çalıştığım gibi, bende derin iz bırakmış eşsiz Akad, senaryo yazarlığı konusundaki bilgisizliğimi daha ikinci çalışma gününde fark etmişti. Yüzüme söylemeyecek kadar ulu gönüllüydü. Usta-çırak ilişkisi öylece başladı. Hayatımın en güzel günleri arasında saydığım bir dönem: Bir yandan Yaralı Kurt yazılıyor, yani Akad yazıyor, bir yandan da senaryo nasıl yazılır, bana öğretiyor. Diyaloglar azdırıyor, bekliyor, okuyor, tartıyor, seçiyor. Sahneler yazdırıyor, bekliyor, okuyor, düzeltiyor, çoğu kez yeniden yazıyor. Diyebilirim ki, Akad sinemada ilk ve tek öğretmenim oldu. O incelikli eğitimden sonra, Zeki Ökten’e Bir Demet Menekşe’yi yazmıştım...
Kıraç’ın kitabının dizininde adım geçmiyor.

Hürrem beyi en son, 1990’ların iyice sonunda, Beyoğlu’ndaki Pamuk Eczanesi’nde görmüştüm. Her zamanki lord haliyle. “Sizin sevdiğiniz sinema bitti” demişti, “o günler...”

Kıraç’ın eseri, çok etkileyici bir sonla noktalanıyor.

No comments: