Friday, March 23, 2007

‘Ice Cream, I Scream’ awarded in US festival

The Turkish comedy film “Dondurmam Gaymak” (Ice Cream, I Scream), the debut feature-length film by director Yüksel Aksu, was named the best foreign language film at the US Comedy Arts Festival (USCAF) in Aspen, Colorado. The festival, sponsored by the US TV station HBO, marked its 13th anniversary this year between Feb. 28 and March 3.

“Dondurmam Gaymak,” the comic story of a local ice cream vendor striving to survive against giant ice cream companies in the 1990s in an Aegean village, was Turkey’s entry in this year’s Oscars as a nominee for the best foreign film category, but did not make the shortlist of the final five nominees that run for the coveted award. The film beat such strong contenders as “12:08 East of Bucharest” in the film program of USCAF, which featured 30 feature-length films, 20 shorts and four world premieres. The festival also awards live comedy performances.

Monday, March 19, 2007

Eurimages 2007 |Yesim Ustaoglu

Pandoranin Kutusu
English title : Pandora's Box
French title : La boîte de Pandorre
By Yesim Ustaoglu (Turkey)
Feature Film
Awarded: 200 000 €
Coproducers:
USTAOGLU FILMS (TR)
LES PETITES LUMIERES / SILKROAD PRODUCTION (FR)

Eurimages 2007 | 104th meeting

Press release – 137(2007)

Eurimages supports 10 European co-productions

Strasbourg, 28.02.2007 - At its 104th meeting held on 25.02.2007 - 27.02.2007 in Strasbourg, the Council of Europe Eurimages Fund Board of Management agreed to support 10 feature films for a total amount of 3 860 000 Euros.

The feature films are :
Clara - Helma Sanders-Brahms (Germany) (Germany, France, Hungary)
Dorothy Mills - Agnès Merlet (France) (France, Ireland)
Il y a longtemps que je t'aime - Philippe Claudel (France) (France, Germany)
Pandoranin Kutusu - Yesim Ustaoglu (Turkey) (Turkey, France)
Ping pong kingen - Jens Jonsson (Sweden) (Sweden, Denmark)
Sangue pazzo - Marco Tullio Giordana (Italy) (Italy, France)
Skrapp ut - Solveig Anspach (Iceland) (Iceland, France)
The Times that remains - Elia Suleiman (The Netherlands) (France, Belgium, Italy)
Das Vaterspiel - Michael Glawogger (Austria) (Germany, Austria)
Zena bez tijela - Vinko Bresan (Croatia) (Croatia, Serbia)

Support to Turkish Distribution Companies

The Days of Abondonment - Roberto Faenza (Italy)
Distributed by BELGE FILM SAN. VE TIC (Turkey)

Das Leben der Anderen - Florian Henckel von Donnersmarck (Germany)
Distributed by CHANTIER FILMS (Turkey)

Paris, je t'aime - Olivier Assayas (France) – Fréderic Auburtin (France)
Distributed by UMUT SANAT (Turkey)

EURIMAGES is a support fund for co-production, distribution and exhibition of European cinematographic works, established by the Council of Europe in 1988 1
(E-mail: Eurimages@coe.int – Web: http://www.coe.int/Eurimages).

Since its establishment, EURIMAGES has supported 1129 European co-productions for a total amount of more than 330 million Euros.

Council of Europe Press Division
Tel: +33 (0)3 88 41 25 60
Fax:+33 (0)3 88 41 39 11
pressunit@coe.int
www.coe.int/press

1 Since 1 January 2005, EURIMAGES comprises 32 member States: Austria, Belgium, Bosnia and Herzegovina, Bulgaria, Croatia, Cyprus, the Czech Republic, Denmark, Estonia, Finland, France, Germany, Greece, Hungary, Iceland, Ireland, Italy, Latvia, Luxembourg, The Netherlands, Norway, Poland, Portugal, Romania, Serbia, Slovakia, Slovenia, Spain, Sweden, Switzerland, “The former Yugoslav Republic of Macedonia” and Turkey.

Eurimages 2001-2006

Eurimages 2001-2006

Fund contribution from Turkey to Eurimages'5 000 475 Funds provided to Turkish films from Eurimages 6 421 000 Euro
karşın fondan toplam 8 milyon 421 for 35 feature films, 92 cinemas and distribution support to 143 European films

Saturday, March 03, 2007

Halit Refig: Düsmanlarım Sağ Olsun!..

Halit Refig: Düsmanlarım Sağ Olsun!..

Adı yorgun, kendi dinç savaşçı

Yeşilçam'da dışlandı, devlet eliyle filmi yakıldı; ama Halit Refiğ
bunları yılgınlık değil azim vesilesi yaparak bugünlere geldi. Usta
yönetmen, adına düzenlenen saygı gününde bir araya gelenleri görünce
bu sevgi hâlesinden korktu; çünkü 'böylesine alışık değil'di...

'Gavur icadı' sinema, allem edip kallem edip cennet vatana da
girdikten sonra herkesin kafasının karışması da mutlaktı. Türk
sinemasının seyri de bunu gösterir zaten: Ne yapılacağı
bilinmediğinden, önce ağabey sanat olan tiyatrodan faydalanılmış,
sonra biraz merak edenlerce Avrupa'dan nasiplenilmiş , bu arada
parayı götürmek isteyenler Hollywood'dan kaptıkları küçük formülleri
tatbik etmişler, iyi niyetliler arada kaynayıp gitmiş ve nihayet
70'lerdeki seks furyasıyla Türk sinemasının helvası yenmiş... Bundan
kısa bir süre önce, Atıf Yılmaz'a asistanlık yaparak sinemaya giren
ve yönetmenlik yapmaya başlayan bir isimse sadece film çekmekle
kalmamış aynı zamanda Türk sineması için bir zihinsel iklim haritası
çizmeye çabalamıştı. Fikir babaları arasında yazar, mütefekkir Kemal
Tahir, bestekâr Adnan Saygun ve mimar Sedat Hakkı Eldem'i saydığı bu
haritaya "Ulusal Sinema" adını veren, 1971'de "Ulusal Sinema
Kavgası" adlı kitabında da temellerini, prensiplerini anlatan ve
hayatını da bu mücadele içinde geçiren isim; yönetmen Halit Refiğ.

2004'te Sinema Yazarları Derneği ödül töreninde Onur Ödülü'nü,
dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'dan alması, kaderin bir
cilvesiydi. Zira Kemal Tahir'in romanından TRT için
uyarladığı "Yorgun Savaşçı", devlet eliyle yakılmıştı, şimdiyse
devletin bakanı 'onur'landırıyordu yönetmeni. Bakan ayrıca bunun
devletin bir hatası olduğunu da kabul ediyordu. Bu tablo, devletin,
sanatçısıyla barışmasıydı. Önceki akşam Levent Kültür Merkezi'ndeki
resim ise daha geniş bir alanı kapsıyordu ve adeta sinemanın her bir
parçasından Refiğ'e saygı ve sevgi ifadesi yükseliyordu. Beşiktaş
Kültür ve Sanat Platformu'nun düzenlediği 'Saygı Günü'nde, yıllar
boyu sektörün ve devletin yaşattığı yalnızlığını unuttu Refiğ. Bir
film yıldızı yaptığı Cüneyt Arkın da oradaydı; genç bir kızken
keşfettiği Selda Alkor da. Ona en güzel görüntüleri sağlamaya
çalışan usta görüntü yönetmeni Çetin Tunca da anlattı Refiğ'i,
sinemasının izlerini akademik açıdan süren Fatih Özgüven de. Eşi
Gülper Refiğ, "Aşk-ı Memnu"nun müziklerini çaldığı piyanosuyla eşlik
etti söylenenlere. Tunca, bir itirafla başladı konuşmasına: "Biz
görüntüyü süsleyip kendimizi göstermek isteriz. Ama Halit Bey'in
filmlerinde hep bir öz vardır ve bu sebepten filmleri çok sadedir.
Görüntüyü süslemeye falan gerek kalmaz." Bu 'öz'ün terkibini ise
Özgüven verdi: "Sinemayı müziğin, edebiyatın, tiyatronun devamı gibi
görmek eğilimindeyim. Halit Refiğ sineması, kusursuz bir sanat
geleneğinin devamıdır. Refiğ'in, büyük bir geleneği hazmetmiş
olduğu, bütün filmlerinde görülür."

Alıştığımızın aksine bugün ya da bu yıl Halit Refiğ ile ilgili
hiçbir şeyin yıldönümü değil. Ama bir ustaya saygı göstermek için
sonu sıfırlı zamanları beklemek gibi bir şart da olmamalı aslında.
Ancak hoş bir tevafuk, Refiğ için yapılan başka işler de var bu yıl
içinde. Elips Kitap'ın hazırladığı "Bir Halit Refiğ Filmi" bunlardan
biri. Gülşah Nezaket Maraşlı'nın editörlüğünde hazırlanan albüm
kitabın sayfalarını çevirirken 8 yaşında, çalışıp para kazanmak için
evden kaçan Halit Refiğ'i de, dünyanın önde gelen sinemacılarıyla ve
en has dairedeki dostlarıyla bir arada gülümseyen Halit Refiğ'i de
görebilirsiniz. Yapı Endüstri Merkezi (YEM)-Sanal Mimarlık Müzesi
ise "Halit Refiğ Filmlerinde Aşk ve Ölüm Mekânları" adlı bir sergi
düzenliyor. Buna, mart ayı boyunca YEM'de 'Teyzem', 'Hanım'
ve 'Gelinlik Kız' üzerine gerçekleştirilecek söyleşiler eşlik
edecek. Şengün Kılıç'ın, yaklaşık 8 ay boyunca Refiğ'le yaptığı
sohbetlerden oluşacak nehir söyleşi kitabı ise yakında yayımlanacak.

Halit Refiğ: Düşmanlarım sağ olsun!..

"Hayatımı mücadele üzerine kurdum ve hep söylemişimdir; ben sinemada
bir şey yapabildiysem bu, çok büyük ölçüde düşmanlarım sayesinde
olmuştur. Benim için 'Yeşilçam'ın satılmış kapı köpeği' denmesinden,
böyle bir güne gelmek son derecede anlamlı. Ben, bana ne kadar
keskin eleştiri olduysa, mesleğimde ne kadar sert darbelerle
karşılaştıysam, ondan sonraki işimi daha başarılı yapma gayretinde
oldum. Ama bugünden sonra bir şey yapmam artık çok kolay olmayacak!
Bütün vidalar gevşemiş durumda! O yüzden korkuyorum bundan sonrası
için!"

Elif Tunca

Article | Oh the horror!’-- Turkish horror flicks

‘Oh the horror!’-- Turkish horror flicks come out of the coffin

For the past few years, Turkish cinema has been enthusiastically screening horror movies. If you haven't noticed that, you must not have gone to the cinema for at least three days, nor have read anything about movies.

The Taylan brothers started everything with the movie "Okul" (School) in 2004. With the support of Plato Films behind them, at a time when indigenous cinema flirted nicely with the viewer, these two brothers finally released the Turkish genre of horror from its coffin. Despite striking examples in the 1950s and 1970s such as "Drakula İstanbul'da" [Dracula in İstanbul] or "Şeytan" [the Devil], horror really first reached Turkish cinema-goers with "Okul." However, the Taylan brothers probably didn't know that the fuse they ignited would advance so quickly toward an explosion.
Before taking a look at Turkish horror films made in the last three years, it is essential to mention "Gomeda," which was released this week across Turkey. It's the directing debut of Tan Tolga Demirci, who found a fan-base for his short movies -- horror film makers in Turkey are ironically usually first-time directors -- which featured the adventures of a group of young men who go to Capadoccia for a holiday and find themselves in the other world [dead] after some strange adventures. The difference between "Gomeda" and the typical '80s' horror film in which a group of young people are murdered is that "Gomeda" handles it in a very surrealistic atmosphere. In fact, the murder scenes seemed to be filmed in a rush, but one can readily understand by looking at other examples that the Turkish horror movie industry still has a long way to go. Right now, the approach leans toward a few movies blended with a bit of horror and unintended comic details. In other words, there is still a lot to do!



OKUL (2004)
"Why didn't Turks already have an established tradition of horror movies?" This question has been asked over the last few years. The first answer may be that we haven't had an established genre of horror literature up until now. From this perspective, it's difficult to say how much "Hayalet Kitabı" [the Ghost Book] by Doğa Yücel belongs to horror literature or how similar the Taylan brothers' movie is to a pure horror movie. Their film was about the adventures of a group of young students locked up in a school, we cannot say it is pure comedy, with scenes like where one of the students sees an ugly image of himself in the mirror, or another scene where a spider-like creature crawls on his face. Despite its relative lack of success, "Okul" still impresses by being the first in its field.

***

BÜYÜ (2004)
Expectations should have been kept very low for Orhan Oğuz, a director who makes a point out of saying "I don't watch horror movies" in his statements to the press, however, he must have thought that he could tackle the difficult task of shooting a horror movie. Unfortunately, all one cay say after watching the movie is that he failed miserably. While you are preoccupied with how a horror movie can possibly be shot without having any exposure to the genre, we'll also take a look at the state that actors such as İpek Tuzcuoğlu, Ece Uslu, Özgü Namal, Nihat İleri and Okan Yalabık were in when attending the movie's premiere.
The movie takes place in Turkey's southeast. A team of archaeologists finds trouble instead of a book they are searching for belonging to the Sultan Salih of Aruk. I suppose it's not necessary to say that a bloody and scary demise awaits this team. Close to the end of the movie, an escalating Islamic theme enters in that is reminiscent of movies of the West that have waves of Christian doctrine running through them.

***

DABBE (2005)
Similar to "Büyü," "Dabbe" used the Holy Quran as a reference also combining elements of horror films of the Fareast. Director Hasan Karacadağ, who we have apparently imported from Japan, created a low-budget flick whose main problem was that the cast were acting as if their audience and co-stars were Japanese. And much to our surprise, when we discovered that the movie had been influenced by a Japanese production "Kairo," the whole thing left a bad taste in our mouths.

***

ARAF (2006)
Biray Dalkıran, another first time director, comes from a background in the commercial industry. His movie "Araf" was unanimously cited as the worst movie of 2006 by critics. (Maybe first time directors taking on a genre that is as difficult as horror is the reason for all these unfortunate movies). "Araf" tells the story of a young woman who is forced to have an abortion after she finds out she is pregnant as a result of an illicit relationship. The component of horror in the movie begins when the aborted fetus comes back to find its mother.

***

GEN (2006)
Twenty one-year-old Togan Gökbakar's Hollywood-inspired movie "Gene," (Gen) borrowed a little from Kubrick's "The Shining" in terms of its exploitative storyline, which can be applied well as we see in movies like "Identity" (Kimlik). In the storyline, two homicide detectives and a new resident doctor are stranded in a mental institution and try to find their way out of this mystery. "Gen" resembled a bad episode of the "X-Files," and although when compared to its former two counterparts had a "Citizen Kane" feel to it; with its bad acting and unconvincing story line, fell short of expectations.

***

KÜÇÜK KIYAMET (2006)
The Taylan siblings, leaving their first movie attempt "Okul" (School) and the accompanying teenage spirit behind them, presentedus with "Küçük Kıyamet." (Minor Judge-ment Day) The movie that premiered at the end of 2006 deals with a family that lives in Turkey's south who suffers from multiple earthquakes and decides to move to a desolate town's even more desolate home.

03.03.2007

BURÇİN S. YALÇIN İSTANBUL

Berlinale 2007 | Award for Annem Sinema Ogreniyor

The DAAD short film prize to ANNEM SINEMA ÖGRENIYOR by Nesimi Yetik (Turkey)
„for its brilliant cinematographic simplicity“.

DAAD (German Academic Exchange Service), which includes three months of study in Berlin within the framework of the Artists-in-Berlin programme as well as financial support over this period of time.

The International Short Film Jury at the Berlinale 2007 was comprised of three personalities whose work is linked to the short film genre.

Peace Anyiam-Fiberesima (Nigeria, Riina Sildos (Estonia),Ning Ying (China)